27 Aralık 2010 Pazartesi

Sanat Sokaklara Düşmüş Diyorlar



Sanat bir sokak çocuğudur.

Büyük kapatılmalar toplumların kendi vicdanlarından kaçışlarını mümkün kılan acil çıkış kapılarıdır. Sokakları korkulardan temizlemek, korkulanın, rahatsız edenin, zihni zorlayanın görüntüsünden kurtulmak ruhu suni bir huzura kavuşturur. Deliler, cüzzamlılar, dilenciler… Ama değişmeyen tekerrür her büyük kapatılmanın sonunda kendini imha edip sokağa yeniden boşaldığıdır.

Aynı sebeplerle olmasa da, bir zaman sokaktan zorla alınmış, evcilleştirilmek istenmiş, hem muhalifliğinin hem taraflığının sınırları belirlenmeye yeltenilmiş, bağırdığı zaman çıkacak sesin ulaşabileceği uzaklık belirgin bir setle bölünmüş bir başka sokak çocuğu da sanattır. Uzunca bir müddet duvarlar arasına; galerilere, sinema ve tiyatrolara, sergi ve opera salonlarına kapatılmış, sokakla arasına elitist bir duvar örülmek istenmişse de, sanat bu kapatılmaya direnmiş, kendisine öngörülen evcil muhalefet salahiyetini reddetmiş ve kendini tekrar sokağa atmıştır.

Sanat artık bizi sokakta yakalıyor. Kendisini zamanında sokaktan alan o idealize edilmiş modern topluma olan öfkesini her köşe başında çekinmeden kusuyor, ne kadar korkarsa bu dışavurumdan, o kadar şiddetli yakalanıyor insan sokağa. Sokak başlarını sanat tutuyor artık zira.




Toplumun hafızasının kaydını tutar sokak. Unutturulmaya, yalanlanmaya, yabancılaşmaya karşı çıkar sokağın günlüğü. “Televizyonun çocuklardan çocukluklarını çaldığını düşündüğümüz için biz sokaklardayız” diye bağıran bir kuklacı, modern toplumun yarattığı uygarlık aşığı ideal genç neslin beyninde tehlikeli bir eko yaratır. Otoritenin kontrol ve düzenlemesine kulak asmayan sokak müzisyenlerinin neden olabileceği “niye yapıyorlar bunu” sorusu, boş bir duvar ve boyalarından başka bir şey kullanmadan hayalgücünü resmeden bir ressamın teknoloji olmaksızın harikalar yaratması, modern çağın sigortası durumundaki para ve kariyer hırsının pek de işine gelmeyecek kafa karışıklıkları yaratır.




Uygarlık Sokaktan Korkar

Sokakta büyüyen son çocuklar yirmi yaşını geçti artık. Son tehlikeli çocuklar da sessiz sedasız serpiştirdi kendilerini hayatın içine. Uygarlık paranoyalar yarattı, sınavlar yarattı, çocuklar evlere hapsoldu. Her ülkedeki her evde çocuklar televizyonda aynı şeyleri görerek, aynı oyuncaklarla oynayarak, bilgiyi aynı kaynaklardan alarak “ürün”leşti. Sanat ise sokakta, modern çağın bu pürüzsüz ürünlerinin algılarını cezbediyor, zedeliyor ve deyim yerindeyse modern çağ tanrısının tekerine çomak sokuyor, soru işaretinden korkmasın diye modernin köleleri, bulduğu her boşluğa takip etmemiz için soru işaretleri bırakıyor. Alice’in başını belaya sokan beyaz tavşanı bu defa bizim başımıza bela ediyor. Sanatın yaptığı tam olarak başımıza mütemadiyen bela açmaktır, hatta çoğu zaman insanı belaya müptela kılmaktır. Bu yüzden evcilleştirilemez, bir grup elitistin, başkaldırısını inkar ederek onu içine hapsettiği aydınlık renkli bohem duvarlara hapsedilemez. Sanat sokağındır, sokak kendini neyin üstüne kurmuşsa sanatın nabzı tam orda atar. Ve evet uygarlık sokaktan korkar. Çünkü uygarlık inandığımız bir rüyadır, sokakta ise gerçeğin kaydı vardır.
  
Sanat yaramaz bir sokak çocuğudur. Bütün şehirler onun oyun bahçesidir. Tam bir çocuk gibi oynar oyunlarını, hiçbir sınırı kabul etmeden, kırıp dökmekten çekinmeden. Sanat hapsedildiği her duvar arkasından muhakkak kurtulup sokağa döner, ve dönerken öncekinden daha tehlikeli olur, çünkü artık duvar devirmiş bir çocuktur, hapsedilmeyi tanımış, daha fazla düşman kesilmiştir duvarlara.

Uygar dünyaya bir haberim var; sanat artık hiç olmadığı kadar sokakta, ve vaktin birinde uygar aklımızı muhakkak bir sokak başında kaybettirecek bize. 



8 yorum:

Adab-ı Haşerat dedi ki...

Yeni yazarımız, Sevgili Neandertal'e hoş geldin diyoruz.
imza: Adab-ı Haşerat blogu diğer yazarları

hypnos dedi ki...

sokak sınırları olmadığından kişinin kendini en rahatça etrafa gösterebileceği bir yer. en iyisi de en kötüsü de içinde.

Sevgili Neandertal dedi ki...

Sevgili Neandertal artık burada olmaktan pek mutlu, pek bir hoşbuldu.
ve sevgili hypnos, sokak ve sınır fikrin için teşekkürler:)

N.Narda dedi ki...

Sevgili Neandertal insanı;

Sokak ve sanat deyince graffiti ve (tabirim maruz görülsün) gavuristandaki sokak müzisyenleri geliyor aklıma:)

Özellikle graffitide ( iyi örnekleri fazlasıyla mevcut) muhalif, düşündürücü ve sanat değeri taşıyan özgün şeyler görüyorum. Ona olan hayranlığımı belirtmeden geçemeyeceğim.

Şurasına katılıyorum ki sanatı uzun zamandan beridir ( yaşım müsait değil, okuduklarımdan bilebiliyorum:)) “salonlara” hapsederek olması gereken yerden, bizim (halkın) günlük hayatımızdan uzaklaştırdılar. (Salon tırnak içinde, dikkatinizi çekerim,salon beyi gibi negatif anlamda:)

Sadece o mu eğitim sistemimiz de bu konuda berbat.

Sanatın özgür olması, aslında sanatçının özgür olması, sadece özgür değil “vicdanlı” olması da gerek elbette. Çünkü “sanat insan içindir” bence. Burayı geçelim zira asıl söylemek istediğim şudur ki, herkesin, tüm ülke edebiyatları başta olmak üzere resmi, müziği… konuşup tartışılabileceği, öğrenip üzerine ekleyebileceği “has salonlar” olsa da özde bulunan sanat ve güzellik herbirimizde gelişse…


Ama dünyanın bu çarkları içinde “sanatla” nereye kadar gidebiliriz? Diye sormadan da duramıyorum…

Ve Sanat sokaklara düşmemiştir; sokakları imar etmek için uğramış olabilir.

Müsaadenizle son sözler V.Woolf’tan:

(….) (Yüzüncü yılı yemeklerle kutlamak için yarım düzine davetiye vardı burada) edebiyat bunca yemeği yediğine göre, iyice semirmekte olduğu; sonra ( Şunun Bunun Üzerindeki Etkisi, Klasik Uyanış… ve benzeri çeekici başlıklar altında yirmi kadar konferansa davet edilmişti) edebiyat bunca konferans dinlediğine göre pek duygusuzlaştığı ; sonra ( bir soylu bayanın resepsiyonunda bulunmuştu) edebiyat bunca kürk etol giydiğine göre pek bir saygınlaştığı ; sonra (Carlyle’ın Chelsea’deki ses geçirmez odasını görmüştü) dehanın bu kadar üstüne titrenilmesi gerektiğine göre pek nazlılaştığı sonuçlarına vardı (…)

Sevgili Neandertal dedi ki...

Dünyanın çarkları içinde ancak elitist kaygılardan ve müsaade edilmiş muhalefetinden arınmış, safi sanatla kendimize varabiliriz. kendimize varabildikten sonra ancak "farkına varma" durağına geliriz. ki sokaktaki sanat bu yüzden salonları değil sokak başlarını tutar, yakaladığı sokakta yakana yapışır "bak burda aydınlık duvarlar yok, bak tavan da yok başımızda bizi koruyacak, bak ulan göğe bak" der. o has salonlar artık sokaklar olmaya başlıyor, büyüsün gitsin sanatın beklediği sokaklar diye umuyoruz biz de.

Suzan Nur Başarslan dedi ki...

Sanat... bir grup elitistin, başkaldırısını inkar ederek onu içine hapsettiği aydınlık renkli bohem duvarlara hapsedilemez. Sanat sokağındır...Ve evet uygarlık sokaktan korkar.
Sanat yaramaz bir sokak çocuğudur... ve sonrası...

nedense sanat hep elit kesimin elinde olmuş, özellikle bu çevrelerde -iktidar-güç-para ilişkisi- tam da uzak durulması gereken bu üçgene hapsolmuştur, şimdi ona iletişim çağının ve hızlı tüketimin doneleri de eklendi. Evet, uygarlık sokaktan korkar ve o sokaktan çıkan sanatı, çok etkili ise, kendileştirir, sisteme dahil eder... bunun dışındaki örnekler çok azdır malesef...
sanat ve sosyolojinin bize gösterdiği tespitler bunlar ama bir de sanatın kendisi var, nerden doğduğu önemli olmayan ve varlığı eserin yaratıcısından önemli olan... sorgulatan, hayata bakışı değiştiren, kişiyi incelten, imbikten geçirten... ve böylesi bir sanatı ben sokakta da bulsam alırım, elitist camiada da... çünkü farklılığı onu diğerlerinden ve ortamından daima ayırır.
yazı için teşekkür ederim. bu arada yeni yazarımıza hoşgeldiniz diyorum efem :) saygılar...
ah bi'de şu isimleri azıcık kısa tutsak sevgili yazarım Neandertal :)). Bu bloğun yazarlarının adı... maşallah :/

Sevgili Neandertal dedi ki...

yeni yazar olarak yeni yeni karşılaştığım bu yeni iletişim çok mutlu ediyor beni, bu blogun yazarları olarak Kızılderili etimolojisine doğru kendiliğinden bir meyledişimiz var gibi, gerisi iyilik, güzellik:)

anabolic rx24 asli dedi ki...

nice blog

Yorum Gönder