Söyle bana İstanbul, Yahya Kemal Beyatlı'yı dinledim ve her tependen baktım sana; Yetmedi. şapkamın altından, gazetenin kenarından,çay bardağının arkasından, dikenli tellerin arasından, sokağın iki tarafına gerilmiş ipe asılı çarşafların arasından bile baktım; Olduramadım. Lütfen söyle bana Aziz İstanbul: Neden bu kadar seviyorum seni? O kadar evliyanın konaklamak için seni seçmesinin sebebi nedir? Hadiste kelam edilme mertebesine ulaşmanın hikmeti ne? Devletler seni kendilerine başkent yaparken, kalpler neden başkentlerine neden seni koyar? Tamam... Tamam... Susuyorum İstanbul. Madem ayrılacağız, oturda bir çay daha içelim. Hatta, çayım ol istersen veya bardağım. kabül edersen, şekerim ol... Sen bilirsin İstanbul neyim olursan ol, ama ol yeterki. Yanımda ol... Yanımızda, yamacımızda ol...
Sana boğaz üzerinden can veriyorum, İstanbul!
Kalabalığının potasında erit beni.
Mayamada bir kaç övülmüş sıfat kat.
Elini korkak alıştırma sakın.
Kalıcı değilim.
Bir arkadaşım var,
Ona bakıp çıkacağım.
Şah damarımdan bile yakın bir arkadaş.
Melih Tuğtağ
5 yorum:
çok güzel muhtar ...
eline sağlık sayın tuğtağ, beğendim
;)
teveccühünüz efenim.
yine yapmışsın yapacağını...:)hep böyle güzel işler yapman dileğiyle...
İstanbul hep aynı ve hep ayrı. Hiç değişmiyor ve hep değişiyor. Hem temiz hem kirli. Ve ona her baktığında suretten öte siret... Şairin dediği gibi, ille de istanbul... ille de...
Ellerinize sağlık, güzel yazı.
Yorum Gönder