8 Temmuz 2010 Perşembe

“Bayan Vuvu Zela ve Hüsn-ü Niyet Kahvesi” Hikaye no:1


Tarihin hangi anından baktığınıza göre, onun görünüşüyle ilgili sıfatları, parçalı bulutlu olarak değişir. İki bini sekiz geçeden bakarsanız on sekiz yaşında, narin nazenin, zarif, çıtı-pıtı bir bayan, iki bini elli küsür geçeden bakarsanız, olgun, narin, nazenin, zarif ama vardakosta bir baaaayan görebilirsiniz. Onun adı Velvet… Velvet Zela. Kariyerine, ergenlik başında eşe-dosta hatır gönül şarkı söyleyerek başlamış, gönül kalelerinin surlarını döven bir trabluketçiydi, Velvet.
Sene iki bini on geçe…
- Alo! Vuvu!
Arayanı ilk tadımda anlayamamanın verdiği duraksamadan sonra, ona sadece iyi tanıdıklarının Vuvu dediği aklına geldi ve sesin sahibini tespit edince, sanki tanıdıklarıyla hep sol tarafıyla konuşuyormuş gibi doğal bir tavırla, saçından yer açarak ahizeyi, sağ kulağından çekip sol kulağına koyarak; keyifle şakırdamaya başladı:
- Emel ablacığım, nasılsınız?
- Boşver şimdi beni şekerim, havadisler sende. Raci’yle sözleşme imzalamışsın?
-“Umarım dağıtacağım imzaların ilki bu olur.” Diyerek kikirdedi Velvet veya nam-ı diğer Vuvu.
          ***
Yeşiltepedeki evinden, kimilerince efsunlu olduğu iddia edilen ve sahne alacağı “Hüsn-ü Niyet Kahvesi”ninde üzerinde bulunduğu, “Şahsen Apartmanı”na taşınmak üzere yola çıktı.
Kuramsal hayallerinin içinde yaşayan Vuvu, Yeşiltepedeki evinden ayağını dışarı attığı anda evin, artık eski evi olmamasına yani; bir adımla koskoca bir evi eskitebilmesine çok hayretlemişti.
O gün, İstanbul trafiğinin huysuzluğu üzerindeydi yine. Bu huysuz ihtiyarın yüzünden, Vuvu ve nakliyeci saz arkadaşları, ikindi vakti yola çıktıkları 40 top atımlık mesafeye, ancak kerâhat vaktinde varabildiler. Vuvu, nakliye kamyonundan indi. Elindeki adrese son kez bakıp, şöyle bir çevresine bakınca görünüşüyle kendini hemen belli eden 41 nolu “Şahsen Apartmanı”nı ve altındaki “Hüsn-ü Niyet kahvesi”ni gördü. Koordinat düzleminin orijinine koyduğu kahveye, karşı kaldırımdan “y” düzelemi üzerinde kararlı ve sert adımlarla yürümeye başladı. Yolun yarısında gördüklerinden sonra, bu kararlı ve sert hal yerini şaşkın sekmeciklere bıraktı. 
Kahvenin vitrinindeki ışıklar, Vuvu onlara yaklaştıkça sayıca artıp yukarı aşağı ufak hareketlerle kıpraşıyorlardı. A-ha o da nesi? Nokta lambalar tellere bağlanmış duyların üzerinde değil, her bir un perisinin elleri üzerindeydi. Hatta, aslında onlar da lamba değil poposundan ışık saçan, alaca renkli ateş böcekleriydi. Vuvu’nun geldiğini gören un perileri cama doluşup vecd ile zıplıyorlardı. Neyseki Vuvu kaldırıma vardığında gözlerini kırpıştırmayı akıl etti. Kendi fikrince; bir an için uyanıklık rüyası görmüştü. Altı üstü varyasyonlarla yanıp sönen sıradan bir lambalar düzeneğiydi hepsi.
Keçilerini kovarcasına silkinerek, az evvelki kararlı halini tekrar yüklenip zarif bir hışımla kahve kapısından içeri girdi. İçerisi beyaz ağırlıklı kurgulanmıştı. “Burası çabuk kirlenir, temizlemeside zordur” diye düşündü. İçerideki ayrıntıları inceleyen herkes gibi Vuvu’nun da dikkatini ilk olarak; kapıdan girince bakış istikametinde, tam karşıda konuşlandırılmış, beyaz levha üzerine hat sanatıyla, grafiti kırması bir stilde yazılmış “ALKOLSÜZ ve AFYONSUZ, ŞUURLU ve EFSUNLU SARHOŞLUĞA HOŞ GELDİNİZ”  tabelası ve tabelanın altında konumlanmış, çoğu halinden patron olduğu anlaşılan, bazı hallerindense Fenafillah’a bir kala oracıkta mola vermiş bir neyzen olduğu zannedilen (ilerleyen zamanlarda, aslında elektro gitarist olduğunu öğreneceği) Raci Bey çekti.
Vuvu’yu görür görmez telefon konuşmasına ara veren, tam adı Raci Seyyah olan patron “Hoş geldiniz Velvet Hanım, Ben de tam tabelacıyla konuşuyordum. Arkadaşlarınız size Vuvu diyormuş. Işıklı tabelada Velvet’i mi tercih edersiniz? Vuvu’yu mu?” diye sordu. Velet ise Bir nefes süresi düşünmenin ardından şuh bir sesle yanıtladı: “Vuvu, lütfen” telefona geri dönen Raci Seyyah tabelacıya hitaben “Kadirciğim, Vuvu yazıcakmışız… VUVU ZELA…”
                                        ***
                                Devam edecek...
 

7 yorum:

kırmızımtrak dedi ki...

Vu huuu :) Dünya kupası ve mühendislik çarpmış seni :D Ama sevdim, eğlenceli bir hikaye olmuş ve devamıyla olacak gibi :) Maaile merakla bekliyoruz devamını..

GregorSamsa dedi ki...

teveccühünüze layık olmaya çalışıyorum efem :)

Adsız dedi ki...

Buradan bir okur olarak yazara sesleniyorum...
Durum şöyle ki; genel hatlarıyla güzel bir yazı olmuş, hoşuma gitti açıkcası. Tarzın bence sevilesi duruyor, yani kendini okutuyor yazı ve merak uyandırıyor okuyucuda. Okuyanı ister istemez kendine mecbur bırakıyor gibi :)
Ama ince bir ayrıntıya değinmeden edemiycem;
Yazının her bir tarafından sapır sapır dökülen bi mühendislik var sanki gibi geldi bana. Yazıyı birazcık dikkatlice okuyan(mühendis olur ise daha bi etkili olur bu) anında bu yazıyı yazanın bi edebiyatçıdan çok mühendis olduğunu düşünür nitelikte. Ama bence olumlu bir eleştri olarak al eğer böyle betimlemek istiyosan bozma. Dediğim gibi sırıtmamış, sadece biz mühendisler okurken anında göze çarpıyor o yüzden söyledim ;)
Devamını bekliyorum...

güzi dedi ki...

melihcim ben çok sevdim vuvu'yuu..
bekliyorum bir sonrakini :)

Adsız dedi ki...

gayet güzel olmuş :) ikinci bölüm için iştahlı bir bekleyiş oluşturdu :)

Suzan Nur Başarslan dedi ki...

Okurken aklıma hep Murat Menteş ve onun gerçek-üstü betimlemelerle dolu hayal dünyası geldi. İfadelerin çok farklı, isimler, duruma has betimlemeler ve özellikle kelime dünyanın satır araları... katmanlı birliktelik, eski ve yeni, bir tarafta geçmiş, diğerinde şimdi... tabii hayal dünyasının ardında verilen iç dünya... şimdi ikinci hikayeni okuyacağım, ki eğer bunu ilerletir ve farklı kahraman ve olaylarla devamını getirebilirsen, acele etme, romana evrilir bu. Denesene...

Unknown dedi ki...

Çok eğlenceli, bayıldım. Betimlemeler de çok hoş. Gözümde canlandı ev,sokak, tabela :)
Suzan Nur hanımın da dediği gibi, acele etme :)
Mizahi dil sana çok yakışıyor azizim :)

Yorum Gönder